Yazar Kılınç: Sednaya Hapishanesi'nden çıkan görüntüler bundan sonra Suriye'nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor

Taha Kılınç, "Suriye'nin özellikle son 61 yılına hakim olan Baas rejiminin ülkeyi nereye sürüklediğini düşündüğümüzde sadece Sednaya Hapishanesi'nden çıkan görüntüler bile bize bundan sonra Suriye'nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor." dedi.

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
breakingnews.com.tr

İSTANBUL (AA) - Kılınç, Suriye'de Baas rejiminin devrilmesini, iç savaş öncesi Şam ve Halep'te yaşadıkları ile Suriye'nin geleceğine dair öngörülerini AA muhabirine anlattı.Suriye'nin ne halde olduğunu kavramak gerektiğini belirten Kılınç, "İnsanlar genelde değişimler çok ani olduğu zaman eskisinden daha kötü olacağı şeklinde bir önyargıya sahip oluyorlar. Fakat Suriye'nin özellikle son 61 yılına hakim olan Baas rejiminin ülkeyi nereye sürüklediğini düşündüğümüzde sadece Sednaya Hapishanesi'nden çıkan görüntüler bile bize bundan sonra Suriye'nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor." ifadelerini kullandı.Kılınç, Suriye'deki sürecin olumsuz neticelere yol açacağı kanaatinde olmadığının altını çizerek, coğrafyanın tabiatından kaynaklanan bazı terslikler ve aksamalar olsa da bunların normal görülmesi gerektiğini söyledi.Özellikle 1970'li yıllardan itibaren Baas rejiminin Suriye'de insani değerlere düşmanlık anlamında çok olumsuz örnekler sergilediğine işaret eden Kılınç, "Suriye, şu anda insanların kitlesel olarak tekrar rahat bir şekilde yerleşebileceği, hem fiziksel anlamda hem de ekonomik bir takım dengeler anlamında çok müsait bir ülke değil. Yeni bir ümit süreci başladığına göre, bu süreç insanları tekrar ülkelerine dönme noktasında umutlandırıyor. Biz de birtakım altyapı çalışmalarına çok hızlı bir şekilde başlarsak, bu süreci hızlandıracağımızı düşünebiliriz." diye konuştu.Kılınç, Suriye nüfusunun iç savaş sırasında dünyanın dört bir tarafına dağıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:"Bu gerçekten çok büyük insani bedelleri de olan bir durum. Suriye'nin savaştan önceki nüfusu küsuratıyla beraber 20 milyon civarındaydı. Bunun yaklaşık yarısı ya öldürüldü ya dünyanın çok farklı yerlerine sürgün edildi. Halen Suriye içerisinde çadırlarda yaşayan yüz binlerce insan var. Dolayısıyla bundan sonraki sürecin birinci gündem maddesi Suriye içindeki çadır kentlerin ortadan kaldırılarak, insanların insan onuruna yaraşır şekilde iskan edilmesi, bir taraftan da Türkiye başta olmak üzere Lübnan, Ürdün gibi başka ülkelerdeki mültecilerin tekrar geri dönüşünün sağlanması gerekiyor.""İki ülkenin beraber ne yapabileceğine bakmak lazım"Farklı ülkelerde hayat kuran Suriyeli mültecilerin tamamının ülkesine dönmesinin pek mümkün olmadığından bahseden Kılınç, son ferdine kadar herkesin gittiği ülkeden ayrıldığı bir durumu öngörmediğini dile getirdi.Taha Kılınç, özellikle Türkiye'de iş kurarak Türk ekonomisine katkıda bulunan Suriyelilerin ülke için bir zenginlik olduğunu aktararak,"'Ülkeleri özgürleşti, ülkelerine gitsinler' gibi birtakım hamasi söylemler bizim içimizdeki dengelerle de bağdaşmıyor. Sanayiciler ve iş adamları şimdiden 'hepsi gitmesin, bu iş gücü bize lazım' şeklinde kendi gerçekleri açısından birtakım şeyleri dile getirmeye başladılar. Suriye'nin imarına öncelik verilmekle beraber iki ülkenin beraber ne yapabileceğine bakmak lazım." şeklinde konuştu.Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay'ın tarih boyunca Suriye ile entegre olan şehirler olduğunun altını çizen Kılınç, coğrafya bu şekilde algılandığında geleceğe dair daha zengin bir perspektifin gelişeceğini ifade etti.Türkiye'nin bölgede göz ardı edilemeyecek derecede güçlü bir aktör olduğunu vurgulayan Kılınç, şunları kaydetti:"Sürece baktığımızda özellikle ABD'nin Suriye'nin kuzeyine çok ciddi şekilde ideolojik, etnik ve askeri yatırım yaptığını görebiliyoruz. ABD Başkanı Trump'ın bu yatırımları nereye sevk edeceği de önemli bir soru işareti. Trump, birdenbire 'Bana ne Suriye'den' diyebilir. Amerika, Afganistan'da nasıl uzun yıllar oradaki varlığından sonra çekildiyse, Irak'tan bir çekilme süreci başlattıysa, yarın bir gün Suriye'den de çekilip oradaki unsurları yüzüstü bırakabilir. O yüzden meselenin belki iki yönünü konuşmak lazım. Yeni yönetim oradaki unsurlarla nasıl bir ilişki kuracak? En azından Suriye gerçekleri ile uyumlu bir entegrasyon sürecin yürütüleceğine dair bir takım izlenimler edinebildik.İkincisi, oradaki unsurların tümüyle kendi istikballerini dışarıdan bir güce bağlamaları durumunda acaba bir B ya da C planları var mı? Yarın bir gün ABD çekilip giderse ne yapacaklar sorusu mühim. O cepheden gelen işaretler de Suriye'deki bu yeni süreci tümüyle göz ardı etmediklerini ve yeni sürece hazırlandıklarını gösteriyor. Süreci dikkatli bir şekilde izleyen herkes Suriye'deki yönetimin oradaki insanlara haklarını sağlaması durumunda ABD'ye bel bağlama ihtimalinin devreden çıktığı bir denklemde hakikaten Suriye'nin neler kazanacağını da hesaplaması gerekir. Ben tarafların birbirine yaklaşımının pozitif olduğunu düşünüyorum.""Ast-üst ilişkisi coğrafya ile ilişkiler açısından zehirleyici bir üslup"Kılınç, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın "Bölgede hiçbir ülkenin yayılmacılık, dominasyon ya da sömürgecilik faaliyeti yürütmemesi gerekiyor." sözünü hatırlatarak, Türkiye'nin Suriye halkına birtakım yardımlarda bulunmasının ve önlerini açmasının Suriye'yi Türkiye'nin bir eyaleti yapmayacağını söyledi.Suriye ile Türkiye arasında kurulacak ilişkilerin ortak bir gelecek için iki kardeş ülkenin beraber yürümesi şeklinde formüle edilmesi gerektiğine vurgu yapan Kılınç, "Ast-üst ilişkisi coğrafya ile ilişkiler açısından zehirleyici bir üslup. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 400 yıl boyunca o coğrafyayı yönetmiş olmamızın da etkisiyle, Türkiye kamuoyunda işte Türkiye'deki araç plakalarını böyle ileriye doğru uzatıp çoğaltma şeklinde bir hamasi yaygın bir yönelim var ama Suriyeliler açısından baktığınızda Türkiye'yi çok seviyorlar. 2011'den itibaren burada yaşamak durumunda kalan Suriyelilerin neredeyse ana dili Türkçe olmuş bir şekilde tekrar Şam'a, Halep'e, Humus'a dönmeleri gelecek adına çok büyük bir yatırım." ifadelerini kullandı. Kılınç, Suriye'de Baas Partisi'nin 61 yıllık rejiminin yıkılmasının ardından İsrail'in ilk yaptığı hamlenin istihbarat raporlarının saklandığı binaları vurmak olduğunu aktararak, şöyle konuştu:"Esed'in ya da kardeşi Mahir'in bu koordinatları İsrail'e verdiği ile ilgili çok ciddi iddiaların ötesine bir takım bilgiler var. Suriye'nin geleceğinin hakikaten hak ve adalet üzere inşa edilmesi imkansızlaştıracak bir bombardıman yaptı İsrail. 'Beşşar Esed'in uzun iktidarı boyunca niçin İsrail bu kadar kapsamlı bir bombardıman yapmadı?' sorusunu sormak lazım. Muhaliflerin İsrail'le koordineli bir şekilde geldikleri gibi birtakım yorumların niyet okuyarak, bölgeyi ideolojik angajmanlar eşiğinde değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Mevzuya İran penceresinden bakan insanların yorumları bu minvalde oluyor genelde."Suriye konusunda çalışan uzmanların 61 yıllık rejimin hapishanelerini, toplu işkence ve yok etme faaliyetlerini bir yöntem olarak kullandığını bildiğini belirten Kılınç, "İnsanlar bırakın hapishaneleri bilmeyi ya da detaylı bir şekilde o durumu anlamayı ben insanların Hama Katliamı'nı bile yeni yeni duyduklarını gözlemledim. Şimdi bu hakikaten çok üzücü ve düşündürücü bir şey. Bölgede bir ülke var, 1963'ten beri askeri bir rejimle idare ediliyor ve Baas Partisi denilen bir gerçeklik var. İdeolojik tartışmaların ya da polemiklerin konusu olmuş bir ülke ile ilgili bu kadar az bilgiye sahip olmak ya da bu kadar savunulan şeyin arkasından böyle bu kadar büyük bir facia çıkmasına rağmen hala böyle kendince rejimi aklayacak birtakım şeyler söylemeye gayret etmek hakikaten düşündürücü." ifadelerini kullandı.Taha Kılınç, Türkiye'de İsrail'in yaptıklarını eleştiren insanlardan Beşşar Esed'i de kınamalarını beklediğini söyleyerek, Sednaya Hapishanesi'nden çıkan görüntülere gözünü tamamen kapatıp öfkeyi sadece İsrail'e yönlendirmeye çalışan bir çizgide insanlar olduğunu belirtti.Suriye'de iç savaş döneminde öldürülen insan sayısının en iyimser tahminle 500 bin ila 1 milyon arasında olduğuna dikkati çeken Kılınç, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bunların ciddi bir kısmı hapishanelerde ve işkence merkezlerinde öldürüldü. Çoğunun cesetlerine bile ulaşılamadı. 75 bin ila 100 bin arasında insan Şam ve çevresinde toplu mezarlara gömülmüş, bunların mezarları da şimdiden sonra artık keşfedilmeye başlayacak. Yakın dönemde Suriye'nin birçok noktasında böyle toplu mezarların keşfedileceği kanaatindeyim. Bununla ilgili de işaretler gelmeye başladı. O işkenceleri yapan, o katliamları uygulayama emri veren insanların mesela Suriye'nin geleceğinde bir yeri olacak mı, olmayacak mı? Burada büyük bir ordunun kendi halkına yaptığı zulümden söz ediliyoruz. Bundan sonraki süreçte Suriye'nin yeni yönetiminin önündeki sınav kağıtlarından bir tanesi bu olacak."

Muhabir: Fatih Türkyılmaz,Muhammed Furkan Dursun