Avusturya'da ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakan olma ihtimali endişelere yol açtı
Avusturya'da ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakan olma ihtimali endişelere yol açtı
Avusturya'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakanlık koltuğuna oturma ihtimali, hukuk devleti, özgür medya, azınlık hakları gibi demokratik değerlerde ciddi kısıtlamalar yaşanacağı kaygılarına neden oldu.
Haber Giriş Tarihi: 28.01.2025 12:36
Haber Güncellenme Tarihi: 28.01.2025 12:36
Kaynak:
Haber Merkezi
breakingnews.com.tr
VİYANA (AA) - Ülkede 29 Eylül 2024'te yapılan genel seçimleri birinci sırada tamamlayan aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) diğer partilerin kendisiyle koalisyon hükümeti kurmak istememesi nedeniyle başlangıçta hükümet görüşmelerinin dışında kaldı.Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen'in hükümet kurma görevini dönemin merkez sağ Halk Partisi (ÖVP) Genel Başkanı ve Başbakan Karl Nehammer'e vermesiyle 25 Ekim 2024'te ilk hükümet kurma girişimi başlamış oldu.Nehammer'in, Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) ve liberal Yeni Avusturya Partisi (NEOS) ile üçlü koalisyon hükümeti kurmak için yürüttüğü görüşmeler, 4 Ocak 2025'te başarısızlıkla sonuçlandı.Bu gelişme üzerine Nehammer, milletvekilliği dahil bütün görevlerinden istifa ederken, merkez sağ ÖVP'nin başına geçen Christian Stocker'in aşırı sağcılarla görüşmeye hazır olduğunu açıklaması, FPÖ'ye hükümet kurma yetkisi verilmesinin önünü açtı.Cumhurbaşkanı Van der Bellen, 6 Ocak'ta aşırı sağcı FPÖ Genel Başkanı Herbert Kickl'a hükümet kurma yetkisi verdi.Üçlü koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açan bütçe açığının onarılması hususunda FPÖ ve ÖVP'nin 4 gün gibi kısa bir sürede uzlaşı sağlaması, ülkenin başına ilk defa aşırı sağcı bir başbakanın geçmesi ihtimalini güçlendirdi.İkinci Dünya Savaşı sonrası koalisyonun küçük ortağı olarak 3 kere iktidarda yer alan aşırı sağcıların bu defa hem koalisyonun büyük ortağı hem de olası kabinede başbakanlık görevini üstlenecek olması ülkedeki birçok kurum ve kuruluşu teyakkuza geçirdi.Muhalefet partileri, üniversiteler birliği, dini cemaatler, sivil toplum kuruluşları, ticaret ve işçi odaları gibi birçok köklü yapı, henüz hükümet kurulmadan, temel haklar, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler, Rusya'ya yakınlık gibi birçok hususta yaşanabilecek olası sıkıntılara yönelik kaygılarını yüksek sesle dillendirdi.Söz konusu tepki ve kaygıların gölgesinde süren koalisyon görüşmelerinin şubat ortasında olumlu sonuçlanarak ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakanlık koltuğunu oturması beklenirken, bazı uzmanlar ise iki partinin belirli hususlarda ciddi ayrışmalar yaşadığı ve erken seçim seçeneğinin de hafife alınmaması gerektiği yorumlarında bulundu.Musevi sanatçı ve yazar Monika Vykoukal, Nazi döneminde Avusturya'da kalarak direniş hareketlerine katılmış bir dedenin torunu olarak aşırı sağcı bir başbakanın ülkenin başına geçme ihtimaline ilişkin kaygı ve düşüncelerini AA muhabirine anlattı.Vykoukal, aşırı sağcı bir başbakan, dolasıyla iktidarın büyük ortağı aşırı sağcı bir partinin hem günlük yaşam hem de uluslararası konularda ciddi sorunların yaşanmasına yol açacağını söyledi.Gündelik yaşamda ırkçılığın daha görünür olma kaygısı8 yaşındaki kızının kısa süre önce toplu taşımada yaşadığı olumsuz diyaloğu aktaran Vykoukal, eşinin Afrikalı olduğunu belirterek, bir kadının kızına "sizler burada misafirsiniz ona göre davranmalısınız" ifadesini kullandığını, günlük yaşamı doğrudan etkileyen bu ve benzeri durumların artacağı endişesinde olduğunu ifade etti.Vykoukal, mevcut koalisyon görüşmelerinin olumlu sonuçlanması durumunda özellikle işçi sınıfına yönelik sosyal destek ve olanakların kısıtlanacağını belirterek, "Büyük olasılıkla Avrupa'nın dışından olup Avusturya'da yaşayan kişilerin haklarına yönelik kısıtlamalar olacaktır. Sıklıkla dillendirildiği üzere bu insanlar (göçmenler) bir yere gitmeyecekler, iş gücüne ihtiyaç var. Ama bu kişilerin yaşam koşulları zorlaşacak." görüşünü paylaştı.Aşırı sağcı partilerin hem Avrupa'da hem de dünyanın farklı yerlerinde iktidara geldiğini işaret eden Vykoukal, bu siyasi yapıların birlikte hareket etmesi durumunda daha olumsuz gelişmelerin yaşanabileceğini kaydetti.Vykoukal, aşırı sağcı iktidarın yalnız Müslüman ya da göçmenlerin yaşamlarını olumsuz etkilemeyeceğini, atılacak adımların ülkedeki herkesi etkileyeceğini söyledi.Avusturya'da her zaman farklı etnik kökenden insanların yaşadığını, ulus devlet yapısının çok kısa süre önce hayata geçirildiğini hatırlatan Vykoukal, bu nedenle yerli ve yabancı ayrımının esasında çok da mümkün olmadığını, aşırı sağcılarca resmedilen "hakiki Avusturyalı" şablonuna, toplumun çok büyük bir kesiminin uymadığını bildirdi.Vykoukal, "Esasında ırkçılık ve ayrımcılık olan, insanların 'beyaz ve gerçek Avusturyalıların' daha iyi olduğunu düşünmesi, hiç kimseye iyi gelmeyecektir." ifadelerini kullandı."Irkçılığın ilgi görmesi tehdit edici"Aşırı sağcıların söylemlerine bakıldığında gerçekle bağdaşmayan bir hayal dünyasının gözlemlendiğini aktaran Vykoukal, "Bu ırkçı yaklaşım bilgi fakirliğinin bir gösterisi. Ancak bunun böyle bir çekici güce sahip olması çok tehdit edici." dedi.Sosyolog İrina Vana da yerleşik partiler, özellikle ÖVP'nin aşırı sağcı Başbakan Kickl'ın iktidarına zemin hazırladığını, sağcı politikalarla bu durumun ortaya çıktığını söyledi.Vana, "Bu (aşırı sağcıların iktidara gelmesi) özellikle azınlıkları etkileyecek. Burada Avusturya toplumu tarafından kabul görmeyen çok sayıda insanın yaşadığı korkuyu anlayabiliyorum. Uzun yıllardır burada yaşayan ve bu toplumun bir parçası olan kişiler, yabancı olarak damgalanmış, sosyal ve demokratik hakları üzerinden tehdit edilmiştir. Bu kişilerin Başbakan Kickl döneminde daha da fazla baskıya maruz kalacaklarından korkuyorum." değerlendirmesinde bulundu.Önceki koalisyon görüşmelerinde özellikle Sosyal Demokrat Partinin (SPÖ) seçim sürecinde savunduğu temel değerlerinden taviz verdiğini, buna rağmen bir başarı elde edilemediğini ifade eden Vana, toplumun gerçek sorunlarını ele alan siyasi bir hareket bulunmadığını ve bireylerin temsil edilmedikleri düşüncesine kapıldığını, bu nedenle sivil toplum kuruluşlarına ciddi görevler düştüğünün altını çizdi.Vana, aşırı sağcı bir başbakan döneminde özellikle göçmen ve Müslümanların hedef alınacağını belirterek, "Özellikle Müslümanlar, göçmen kökenli insanlar zaten halihazırda terörle mücadele adı altında rahat bırakılmıyorlar. Bu insanlara yasal olarak seslerini çıkarma hakkı, kedilerini anlatma imkanı verilmiyor ve Avusturya’da yaşayan herkesi ilgilendiren hususlarda günah keçisi olarak muamele görüyorlar." görüşünü paylaştı.Ayrıca sınır dışı edilmelerin ciddi oranda gündeme geleceğini aktaran Vana, bunun yalnız iltica başvurusunda bulunmuş kişiler için değil uzun yıllar burada yaşamış, bir hayat kurmuş kişileri de kapsayabileceğinden korktuğunu dile getirdi.Vana, aşırı sağcıların propaganda ve söylemlerinin katlanılmaz bir boyutta olduğuna işaret ederek "Genel geçer klişeleri kullanarak, duyguları harekete geçiriyorlar. Az evvel korku siyasetinden bahsettim, buna hizmet ediyorlar. Bununla beraber korku politikaları üzerinden muhatap bulmaları da dikkat çekiyor." diye konuştu.Aşırı sağcıların tarafsızlık ilkesini savunuyormuş gibi yaptıklarını, bu bağlamda Ukrayna'daki savaşta Rusya yanlısı bir tutum sergilediklerini kaydeden Vana, tarafsızlığın savaşan taraflardan birini desteklemek olmadığını, barışı aramak olduğunu vurguladı.Vana, savaş örneğinde olduğu gibi düşük gelirli vatandaşları savunduklarını iddia edip sosyal hakların kısıtlanması, yaşanan ekonomik sorunlardan azınlıkları suçlu göstermek gibi aşırı sağcıların gerçek dışı söylemlerle halkı manipüle ettiklerini sözlerine ekledi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Avusturya'da ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakan olma ihtimali endişelere yol açtı
Avusturya'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakanlık koltuğuna oturma ihtimali, hukuk devleti, özgür medya, azınlık hakları gibi demokratik değerlerde ciddi kısıtlamalar yaşanacağı kaygılarına neden oldu.
VİYANA (AA) - Ülkede 29 Eylül 2024'te yapılan genel seçimleri birinci sırada tamamlayan aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) diğer partilerin kendisiyle koalisyon hükümeti kurmak istememesi nedeniyle başlangıçta hükümet görüşmelerinin dışında kaldı.Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen'in hükümet kurma görevini dönemin merkez sağ Halk Partisi (ÖVP) Genel Başkanı ve Başbakan Karl Nehammer'e vermesiyle 25 Ekim 2024'te ilk hükümet kurma girişimi başlamış oldu.Nehammer'in, Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) ve liberal Yeni Avusturya Partisi (NEOS) ile üçlü koalisyon hükümeti kurmak için yürüttüğü görüşmeler, 4 Ocak 2025'te başarısızlıkla sonuçlandı.Bu gelişme üzerine Nehammer, milletvekilliği dahil bütün görevlerinden istifa ederken, merkez sağ ÖVP'nin başına geçen Christian Stocker'in aşırı sağcılarla görüşmeye hazır olduğunu açıklaması, FPÖ'ye hükümet kurma yetkisi verilmesinin önünü açtı.Cumhurbaşkanı Van der Bellen, 6 Ocak'ta aşırı sağcı FPÖ Genel Başkanı Herbert Kickl'a hükümet kurma yetkisi verdi.Üçlü koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açan bütçe açığının onarılması hususunda FPÖ ve ÖVP'nin 4 gün gibi kısa bir sürede uzlaşı sağlaması, ülkenin başına ilk defa aşırı sağcı bir başbakanın geçmesi ihtimalini güçlendirdi.İkinci Dünya Savaşı sonrası koalisyonun küçük ortağı olarak 3 kere iktidarda yer alan aşırı sağcıların bu defa hem koalisyonun büyük ortağı hem de olası kabinede başbakanlık görevini üstlenecek olması ülkedeki birçok kurum ve kuruluşu teyakkuza geçirdi.Muhalefet partileri, üniversiteler birliği, dini cemaatler, sivil toplum kuruluşları, ticaret ve işçi odaları gibi birçok köklü yapı, henüz hükümet kurulmadan, temel haklar, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler, Rusya'ya yakınlık gibi birçok hususta yaşanabilecek olası sıkıntılara yönelik kaygılarını yüksek sesle dillendirdi.Söz konusu tepki ve kaygıların gölgesinde süren koalisyon görüşmelerinin şubat ortasında olumlu sonuçlanarak ilk defa aşırı sağcı bir liderin başbakanlık koltuğunu oturması beklenirken, bazı uzmanlar ise iki partinin belirli hususlarda ciddi ayrışmalar yaşadığı ve erken seçim seçeneğinin de hafife alınmaması gerektiği yorumlarında bulundu.Musevi sanatçı ve yazar Monika Vykoukal, Nazi döneminde Avusturya'da kalarak direniş hareketlerine katılmış bir dedenin torunu olarak aşırı sağcı bir başbakanın ülkenin başına geçme ihtimaline ilişkin kaygı ve düşüncelerini AA muhabirine anlattı.Vykoukal, aşırı sağcı bir başbakan, dolasıyla iktidarın büyük ortağı aşırı sağcı bir partinin hem günlük yaşam hem de uluslararası konularda ciddi sorunların yaşanmasına yol açacağını söyledi.Gündelik yaşamda ırkçılığın daha görünür olma kaygısı8 yaşındaki kızının kısa süre önce toplu taşımada yaşadığı olumsuz diyaloğu aktaran Vykoukal, eşinin Afrikalı olduğunu belirterek, bir kadının kızına "sizler burada misafirsiniz ona göre davranmalısınız" ifadesini kullandığını, günlük yaşamı doğrudan etkileyen bu ve benzeri durumların artacağı endişesinde olduğunu ifade etti.Vykoukal, mevcut koalisyon görüşmelerinin olumlu sonuçlanması durumunda özellikle işçi sınıfına yönelik sosyal destek ve olanakların kısıtlanacağını belirterek, "Büyük olasılıkla Avrupa'nın dışından olup Avusturya'da yaşayan kişilerin haklarına yönelik kısıtlamalar olacaktır. Sıklıkla dillendirildiği üzere bu insanlar (göçmenler) bir yere gitmeyecekler, iş gücüne ihtiyaç var. Ama bu kişilerin yaşam koşulları zorlaşacak." görüşünü paylaştı.Aşırı sağcı partilerin hem Avrupa'da hem de dünyanın farklı yerlerinde iktidara geldiğini işaret eden Vykoukal, bu siyasi yapıların birlikte hareket etmesi durumunda daha olumsuz gelişmelerin yaşanabileceğini kaydetti.Vykoukal, aşırı sağcı iktidarın yalnız Müslüman ya da göçmenlerin yaşamlarını olumsuz etkilemeyeceğini, atılacak adımların ülkedeki herkesi etkileyeceğini söyledi.Avusturya'da her zaman farklı etnik kökenden insanların yaşadığını, ulus devlet yapısının çok kısa süre önce hayata geçirildiğini hatırlatan Vykoukal, bu nedenle yerli ve yabancı ayrımının esasında çok da mümkün olmadığını, aşırı sağcılarca resmedilen "hakiki Avusturyalı" şablonuna, toplumun çok büyük bir kesiminin uymadığını bildirdi.Vykoukal, "Esasında ırkçılık ve ayrımcılık olan, insanların 'beyaz ve gerçek Avusturyalıların' daha iyi olduğunu düşünmesi, hiç kimseye iyi gelmeyecektir." ifadelerini kullandı."Irkçılığın ilgi görmesi tehdit edici"Aşırı sağcıların söylemlerine bakıldığında gerçekle bağdaşmayan bir hayal dünyasının gözlemlendiğini aktaran Vykoukal, "Bu ırkçı yaklaşım bilgi fakirliğinin bir gösterisi. Ancak bunun böyle bir çekici güce sahip olması çok tehdit edici." dedi.Sosyolog İrina Vana da yerleşik partiler, özellikle ÖVP'nin aşırı sağcı Başbakan Kickl'ın iktidarına zemin hazırladığını, sağcı politikalarla bu durumun ortaya çıktığını söyledi.Vana, "Bu (aşırı sağcıların iktidara gelmesi) özellikle azınlıkları etkileyecek. Burada Avusturya toplumu tarafından kabul görmeyen çok sayıda insanın yaşadığı korkuyu anlayabiliyorum. Uzun yıllardır burada yaşayan ve bu toplumun bir parçası olan kişiler, yabancı olarak damgalanmış, sosyal ve demokratik hakları üzerinden tehdit edilmiştir. Bu kişilerin Başbakan Kickl döneminde daha da fazla baskıya maruz kalacaklarından korkuyorum." değerlendirmesinde bulundu.Önceki koalisyon görüşmelerinde özellikle Sosyal Demokrat Partinin (SPÖ) seçim sürecinde savunduğu temel değerlerinden taviz verdiğini, buna rağmen bir başarı elde edilemediğini ifade eden Vana, toplumun gerçek sorunlarını ele alan siyasi bir hareket bulunmadığını ve bireylerin temsil edilmedikleri düşüncesine kapıldığını, bu nedenle sivil toplum kuruluşlarına ciddi görevler düştüğünün altını çizdi.Vana, aşırı sağcı bir başbakan döneminde özellikle göçmen ve Müslümanların hedef alınacağını belirterek, "Özellikle Müslümanlar, göçmen kökenli insanlar zaten halihazırda terörle mücadele adı altında rahat bırakılmıyorlar. Bu insanlara yasal olarak seslerini çıkarma hakkı, kedilerini anlatma imkanı verilmiyor ve Avusturya’da yaşayan herkesi ilgilendiren hususlarda günah keçisi olarak muamele görüyorlar." görüşünü paylaştı.Ayrıca sınır dışı edilmelerin ciddi oranda gündeme geleceğini aktaran Vana, bunun yalnız iltica başvurusunda bulunmuş kişiler için değil uzun yıllar burada yaşamış, bir hayat kurmuş kişileri de kapsayabileceğinden korktuğunu dile getirdi.Vana, aşırı sağcıların propaganda ve söylemlerinin katlanılmaz bir boyutta olduğuna işaret ederek "Genel geçer klişeleri kullanarak, duyguları harekete geçiriyorlar. Az evvel korku siyasetinden bahsettim, buna hizmet ediyorlar. Bununla beraber korku politikaları üzerinden muhatap bulmaları da dikkat çekiyor." diye konuştu.Aşırı sağcıların tarafsızlık ilkesini savunuyormuş gibi yaptıklarını, bu bağlamda Ukrayna'daki savaşta Rusya yanlısı bir tutum sergilediklerini kaydeden Vana, tarafsızlığın savaşan taraflardan birini desteklemek olmadığını, barışı aramak olduğunu vurguladı.Vana, savaş örneğinde olduğu gibi düşük gelirli vatandaşları savunduklarını iddia edip sosyal hakların kısıtlanması, yaşanan ekonomik sorunlardan azınlıkları suçlu göstermek gibi aşırı sağcıların gerçek dışı söylemlerle halkı manipüle ettiklerini sözlerine ekledi.
Muhabir: Aşkın Kıyağan
En Çok Okunan Haberler